Bira koskoca bir dünya ve başlı başına bir sanattır, "Bira hamallıktır yeeaaaa" diyenlere karşı kurulmuş bilgi ve paylaşım amaçlı bir blogdur.


Barselona bira rehberi ve bira turu II.Bölüm: Bar, Brewpub ve Publar

Barselona bira rehberi ve bira turu II.Bölüm: Bar, Brewpub ve Publar

İlk sefere sığmayan o kadar çok şey vardı ki Bottleshoplardan sıra gelmeyen. Şimdi burada detaylandırma zamanı. Öncelikle kılavuzumuz Ratebeer'ı açıyoruz:

Bottleshop olmayan yerlerde ilk 5: BierCaB, Ale&Hop, NaparBCN, Brew Pub Le Sec ve La Bona Pinta ile Mikkeller. Bunların hepsinin puanı 90 üstü dikkatinizi çekerim. Lafı daha fazla uzatmadan konumuza dönelim. İlk durak daha Barselona'ya ayak basar basmaz "Yarışa nasılsa daha 2 gün var yeaaaa, alkol çoktan atılır o zamana kadar" diyerek BierCaB oluyor.

Barselona'nın Ratebeer'a göre en iyisi: BierCaB

 

Akşamları özellikle iş çıkışı (saat 17:30 sonrası) ve İspanya'nın akşam yemeği saatlerinde (20:00'den sonra) kalabalık olacağı varsayımına dayanarak buraya saat 17:00 gibi gittim. İçeride bizden başka sadece 1 masa vardı. Bölge olarak sosyal sayılabilecek bir yer olan Universitat'ta yer alıyor ve Universitat istasyonundan 10 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. 

8-9-13-15'e özellikle dikkat

Eğer BierCaB'in Facebook hesabını takip ediyorsanız her gün taplist'i sabahtan paylaştıklarını biliyorsunuzdur. Bir gün sonunda bazı biralar fıçıda bitiyor, ertesi gün yerine ne gelmiş hemen yazıyorlar. Benim de favori biralarım o gün şansa rotation'a girmiş. Gşder gitmez hastası olduğum Omnipollo - Noa Pecan Mud Cake söylüyorum.

Kokusu tam bir karnaval: Burbon, vanilya, çikolata, bitter çikolata, kavruk yanık malt, kahve ve asıl HİNDİSTANCEVİZİ!!! Çok "şeker" bir kokusu var. Asıl burnunuza vuran bir şey var, o da biranın isminde de geçen "Pikan Cevizi".  Dünyada daha çok Pekan olarak isimlendirilmesine rağmen ülkemizde meyvesi ve tohumu cevize benzediğinden Pikan Cevizi olarak isimlenmiş. Diğer kuruyemişlere göre de içeriği oldukça yoğun. Badem ile kıyaslıyorum örneğin. 100gram için bademde 54gr yağ ve 598kcal varken, aynı değerde pikan cevizinde 71,2gram yağ ve 682 kalori vardır. 250gram yerseniz bir günlük kalorinizi tamamlanır. Birada ise bambaşka bir karaktere bürünüyor. Tatlı aromalar (vanilya, marshmallow, çikolata, karamel, kavruk malt...) ile birlikte bildiğiniz çikolatalı kek içiyorsunuz. Bu arada alkol oranı %11. Bunca tadın arkasında bir tek şey eksik, o da alkolün kendisi. İnanılmaz bir bira. Benim bir numaram ve tatlı bira sevenleri kesinlikle tatmin edecek güçte ve kompleksitede. 

Bu bira bir şaheser, lütfen herkes denesin fırsat bulunca

Bu kadar tatlı bir biranın şekerden içinizi bayma olasılığına karşı tuzluya geçme gerektiğini düşünerekten bir hamburger sipariş veriyoruz. BierCaB ile alaklaı bir başka notun tam burada düşülmesi gerekiyor. Yemekler ve tapaslar ef-sa-ne!!! Garsonun önerisiyle tatlı soslu somonlu bir tapas daha söylüyoruz. Bu tapasın fiyatı 3,40€, Omnipollo 25cl 7€, Narangi 25cl 5€. Böyle güzel biralara bu paralar veriliyor her türlü. Daha önceki yazımda da demiştim, Schlenkerla'nın 40TL'ye içildiği bir ülkede yaşıyoruz. "Ama o 50cl!!!!111!!" demeyin, üzülmeyelim.

Oldukça köpüklü, Lynchburg lemonade ayarında bir bira geliyor. Renginden ben diyeyim limon suyu, siz deyin limonata. Masaya bir anda turunç, limon kabuğu, limonun kendisi, greyfurt, şeftali, mango ...İsveç manavı bu olsa gerek. O/O Brewing 2011'de  Olle Andersson ve Olof Andersson tarafından kuruluyor. Hikaye aynı, evde bira yaparken ticari olma kararı. Bu karara ön ayak olan ülke İsveç. Etiket çalışmalarında İskandinav Grafik tasarım stüdyosu  Lundgren+Lindqvist ile çalışıyorlar. Narangi aşağıdaki gibi bir tasarıma sahip:

Bira tropik ve tatlı kokuyor. İçimi o kadar hafifki, sanki hiç şerbetçiotu kullanılmamış. IPA olduğunu bilmesem IPA demek çok zor. %6,8 alkol de yine bu hafiflikte kayboluyor. Yumuşak başlıyor, ortada karamel maltıyla beraber güzel bir tatlılığa bürünüyor, sonra doğru "dry" bitimi sayesinde bütün meyveler olduğu gibi boğazınızdan geçerken, hafif bir şerbetçiotu acılığı da bırakıyor. Bu tarz bir bira nasıl tarif edilir bilemiyorum ama içmeniz lazım. Bitimi mükemmel. Aromalı su içer gibi. Bu bira da çok iyiydi. Çıtayı yine yükselterek acaba hata mı yaptım diye sormuyor değilim. 

Çikolata, karamel, kahve, vanilya, adeta bir sundae

Tam o sırada taplistte bir bira bitiyor ve yerine yenisini fıçılıyorlar. O DA NE: EVILTWIN IMPERIAL BISCOTTI BREAK! Kaç zamandır bu birayı denemek istiyordum. Hemen barmeni yakasından tutup masaya getiriyorum ve siparişi veriyorum. %11,5 alkollü çok övülen bir başka Imperial Stout. 

Klasik koklama seansının sonuçları: kavrulmuş malt, kahve, yanık şeker, karamel, vanilya ve bademi andıran gevrek bir koku var. Çünkü bu biranın ismi Biscotti. Biscotti, İtalyanca'da 2 kez pişirilmiş kurabiye anlamına geliyormuş. Bademlisi, fındıklısı , karışık kurutulmuş meyvelisi olmak üzere birçok çeşidi var. Bu birada tekrar hayat bulmuş adeta. Tadı ise fırında biraz fazla bekletilmiş bademli biscottiyi kahvenize bandıktan sonra aldığınız ilk lokma gibi. Yanık odun tadı da var. Biscottiyi fırın yerine odun ateşinde yaptığınızı farzedin siz de:) Alkol gene yok, gene yok. Bira  nefis. EvilTwin'den şu ana kadar içtiğim bütün stoutlar ayrı güzeldi. Bu da istisna olmuyor. Mikkeller ne kadar iyiyse, bu şeytani ikiz kardeşi (Evil Twin) de o kadar iyi. İyi ki birlikte çalışmıyorlar. Bu kadar yüksek alkollü bira içince üçüncü birada kafam güzel olmaya başlıyor. Artık bir şey yemiyorum, içmek için son bir hakkım daha var. Ve evet beklediğim o an: Hoppin' Frog'dan Rocky Mountain B.O.R.I.S. varmış sırada. Alnımızda ne yazdıysa o...

Bir Boris almaz mıydınız?

Öncelikle Hoppin' Frog kimdir? Ohio Akron'dan çıkan bir bira üreticisi. 1994'ten beri kendi imkanlarıyla bira üreten brewmaster Fred Karm tarafından 2006'da kurulmuş. Bu adam Great American Beer Festival ve World Beer Cup'tan ödül almış 22 tane biranın altında imzası bulunan biri. Önünde saygıyla eğiliyorum. Bu başarıları Hoppin' Frog'u 2015'te Ratebeer top 100 üretici listesine sokmaya yetmiş. Biralarına TORIS, BORIS VE DORIS isimlerini vermişler. T.O.R.I.S "Triple Oatmeal Russian Imperial Stout," B.O.R.I.S the Crusher "Bodacious (uslanmaz, arlanmaz) Oatmeal Russian Imperial Stout" ve D.O.R.I.S the Destroyer "Double Oatmeal Russian Imperial Stout" un baş harfleri...Enteresan bir isimlendirme. Benim içtiğim BORIS'e gelirsek; viski fıçılarında dinlendirilmiş, kremamsı, yüksek gövdeli ve burbon fıçılarında bekletilmiş versiyonundan daha üste konumlandırılmış sınırlı üretim bir bira. Denk geldiğim için çok şanslıyım. Koku bitter çikolata, vanilya, kavrulmuş kahve, espresso gibi acı bir koku değil ama, böyle incir gibin, pekmez gibin bir şeyler, Çok yoğun bir kokusu var ve oldukça zengin, tam bir aroma cenneti. Belli ki "dessert beer" kıvamında olacak ve hamburgerin üzerine tatlı gibi kapatacağım öğünü. Kavruk malt, karamel ve bitter çikolata ile başlayan tat cümbüşü, anlık bir alkol hissiyle bu bira sert mesajı veriyor. Devamında pekmez ile beraber yulaftan gelen tatlılık sayesinde tat bir anda dengeleniyor. Belçika biralarından alışık olduğumuz kuru üzüm ve siyah erik burada da "ben de varım" diyor. Buraya kadar bira hala tatlı. Sonda ise odun (evet odun, belki de kütük olarak bu birada yer alıyor, emin değilim) kavruk malt tadı ve kahve ile hafif acı bitiyor. "Ben ne içtim böyle?" diyebilirsiniz. Çok karışık tatlar var. Ve bu kadar kompleks birayı üst üste içmeyi önermiyorum, çünkü son kadehlere doğru not alamaz hale sokuyor bira sizi. Başarılı ötesi bir başka bira daha. İlk günden 4'te 4 yapmanın keyfine varıyorum ve bir daha buraya son gün ile yarış günü akşamı tekrar uğramak üzere ayrılıyorum. Son gece içtiğim BORIS de olduğu gibi ben içemeden üzerime dökülüyor. Burunda pekmez, alkol, bira ve kahve kokuları eşliğinde valizimin dibinde yerini alıyor:

Burunda bira, pekmez, ağızda kullanılmış kot, toz, toprak...

Son söz olarak BierCab'in menüsü de yemekleri de çok güzel. Biralarına zaten diyecek bir şey bulamıyorum. Sürekli güncellenen fıçı listesi, eklenen muhteşem biralar ve çalan güzel müziklerle ortamı da oldukça güzel. Barselona'ya geldiğinizde buraya uğramazsanız bir birasever olarak çok şey kaybedersiniz. Menüden seçmeler ile kapanış:

"Chocolate coulant", coulant Fransızca "couler" fiilinden yani akmaktan geliyor, özetle "akan çikolata". Sebebi basit: Bir çatal alın ve dakikalarca içindeki çikolata volkanının akmasını izleyin

BierCab Provolone diye geçen, Güney İtalya'dan pasta filata tipi italyan peyniri üzerinde ince dilimli chorizo! Burada yediğim en efsane şey, tavsiye ederim

Sweet sour soslu Chicken tenders, Guacomole, salsa veadeta peynirin üzerine eklenmiş gibi nachos. Altı sırf oeynir, üzerinde bir kaç cips var gibi

Basketten devşirme gibi: Ale&Hop

 

Yarışlar genelde pazar günleri oluyor ve pazar günleri Avrupa'da herhangi bir şehirde açık yer bulmak da oldukça zor. BierCaB'in pazar günü akşam 5'te açılacağını okuduktan sonra alternatif yer arayışına girdik. Listede en tepedekilerden biri olan Ale&Hop Gothic bölgede yer alan bir başka pub. Erken açılıyor olması ve havanın güzel olması sebebiyle geze geze buraya yürüdük.

Taze Vitus! Ama onca yolu Vitus içmeye gelmedim tabii ki de

Barda oturmak isterken bütün taburelerin dolu olması sebebiyle arka taraftaki loş bölgede masaya kurulduk. İçeride 15'e yakın yüksek bar taburesi olan, kalabalık olduğunda hareket edilemeyecek kadar dar bir koridora sahip bir yer burası. Fıçıda genellikle 10-12 arasında bira oluyormuş. Ben gittiğimdeki liste şoldaki şekildeydi. İspanyol ağırlıklı olduğunu görebildiğiniz bu yer lokal biraların tanıtılması ve dağıtılması rolünü üstlenmiş. Urquell ve Vitus'u saymazsak hepsi de craft bira. Açılışı BBNo (Brew by numbers) 45/01 Belgian IPA ile yapıyorm. Kız arkadaşım da La Pirata'dan La Tremenda sipariş veriyor.

BBNo'nun hikayesi Kurucularından biri olan Dave'in Avusturalya ve Yeni Zelanda civarında yaptığı ev biralarıyla başlıyor. Diğer kurucusu Tom da Londra'da da patlamayapan butik bira akımına kapılmakla meşgul. Ağustos 2011'de bir araya gelip yalnızca kendileri için bira yapmaya karar veriyorlar ve 50lt'lik kit ile işe başlıyorlar. Deneme yanılmayla bir çok şey yapıyorlar ve Kasım 2012'de ilk ticari biralarını üretiyorlar. Üreticinin en dikkat çeken olayı ise biralarını isimlendirme şekilleri. Şişelerin üzerinde iki farklı rakam yer alıyor:

ol taraftaki rakamlar biranın türünü gösteriyor. Mesela 01 ise "Saison" tipi biralar oluyor. IPAler 05 numara gibi...Diğer numara ise o batch'te kullanılan tarifin numarası. Londra'nın yeni oyuncusuna geç de olsa merhaba diyoruz bu şekilde.

İçtiğim biraya gelirsek, bayağı zayıf kalıyor. IPA desen değil, Pilsner desen değil. Fıçıdan mı kaynaklı bilemedim. Araştırdığımda bu biranın henüz 1 ay önce piyasaya sürüldüğünü öğreniyorum. İlk deneyenlerden olmak ayrı bir şeref. Çimenimsi ve şerbeçiotu kokuları ile azıcık tatlı kokular geliyor. Vanilya mesela. Malt kokusu yok gibi. Hafif tatlı, limonlu ve baharatlardan oluşan bir tat skalası var. Ekmeğimsi ve bisküvimsi tatları da eklemek lazım: Beğenemedim ne yalan söyleyeyim. Belki de benim damak zevkime göre değil. English style Belgian IPA arada kalmış bir tür de olabilir belki de.

Bu arada sipariş verdiğimiz peynir tabağı geliyor. 4 farklı peynir, kızarmış ekmek ve incir chutney'den oluşan bir tabak. Bu küçük olanı. Büyük olanı da var 2 katı porsiyonlarla ve 10€.

Birayı tamamen bitiremeden yarıda bırakıyorum ve girişte dolapta bulunan gözüme kestirdiğim bir kaç biraya bakıyorum. Barın ta karşı çaprazında soğutucu içinde şişe şişe biralar yer alıyor. Omnipollo yine başı çekiyor, De struise ve Founder's'dan da bir kaç bira var. Fiyatlar birasına göre 4-12€ arasında değişiyor. Ben nispeten ucuz olan 6,40€'luk Struise XXX Rye Quad Reserva (Bourbon Barrel Aged) söylüyorum. Şişesi pek bir iddialı: 3 tane Kırmızı X var. İlk çıktığında şişenin üzerinde Tripel yazıyorken 2014'te bunu Quadrupel'e çevirmişler. Rengini ve özelliklerini düşünürsek bu daha uygun olmuş. %10 alkollü bir canavar bu da. Yüksek gövde, burbon tadı ve kokusu, esmer şeker ve karamel ile birlikte bir Belgian Quad'e yakışır şekilde vanilya, koyu orman meyveleri meşe fıçıları sayesinde daha da derinlik kazanıyor.

Bu arada bira çavdar birası. De Struise kullandığı malzemeler ile hep farklı bir Belçikalı olmuştur. Bu birası da aynı izden devam ediyor. Burası gidilebilecek yerler arasında gözüküyor ama 93 puanı nasıl aldığını sorguladığım bir yer oldu. Herhalde yoğun saatlerde daha güzel oluyor. Yemekler pahalı değil. Uğranabilir. Ama "beer ticker" sanız size çok fazla çeşit sunamıyor. Buradan kalkma zamanı da geldiğinde göre sıradaki yere geçebiliriz.

Brew Pub Le Sec

 

Çok uzata uzata yazdığımı farkettim, bu yazının sonu gelmeyecek yoksa, biraz hızlanıp kısa kısa yazarak devam edeceğim. Şimdi ki yer Brew Pub Le Sec.

Sahibi Anna Cufi senelerce kendi birasını yapmanın ve kendine ait bir yer işletmenin hayalini kurmuş. SOnunda BierCab'de çalışmaya başlamış. Derken 1 sene sonra arkadaşı eski bir kahve üreticisinden boşalan bir yer için Anna'yı arar ve boom: Le Sec kurulur. Girişte koca fermantasyon tankları dikkatinizi çekecektir. 5 tane 250lt lik kocaman tanklarda kendi biralarını yapıyor.

 

O gün tanktan ne vereceklerse ne hazırsa onların servisi yapılıyor. Ama günden güne biraları değişiyor. Ben size sampler almanızı öneririm. Biralarını beğenmeme ihtimalinize karşı, doğru birayı sipariş vermenize olanak tanır böylece. Aynı zamanda bir kaç tane daha farklı fıçı da mevcut, "Guest Beers" olarak. Fiyatlar uygun. Yemek söylemedik. Biralar da bence ehhh. İyice snob diyeceksiniz bana ama gerçekten öyle biralar içiyoruz ki bu biralar zayıf kalıyor. Porter'ı fena değildi hakkını vermek gerek. Ama bir nanobrewery olarak yapılan iş ve çıkan biralar gayet başarılı. Burası da akşam yemek vaktinde açılıyor. Bir iki bira içip devam etmek için uygun bir yer. Çok para harcamadan çıkabileceğiniz güzel ortamlı samimi bir yer.

NaparBCN

Burasına dair yapılan yorumlar Le Sec'e kıyasla daha olumlu ve daha fazlaydı. Mekan diğerine göre oldukça ferah, dekoru çok modern ve şık aynı zamanda oturacak daha fazla yer var. Barcelona'daki gurme yemek kültürü ve haute cuisine konseptine eklenen yeni bir halka. 

Yukarıdaki fotolardan ortadakinde biralar masaların tepesinde fıçılarda duruyor ve bekletiliyor. 7 koca tank da her daim yanınızda. Böylece içtiğiniz biranın yapım aşamasına da hakim olabiliyorsunuz.

Restoran tarafı ve biraları içtiğiniz bar tarafı var. Restaurant'ı Michelin yıldızlı şef Miquel Aldana yönetiyormuş. Herkesin şikayet ettiği şeyin sebebi de bu şekilde belli oluyor: "Yemekler pahalı ya da porsiyonlar küçük.". Bu arada yemekler gerçekten show ötesi:

Bira kısmı ise ayrı güzel, fıçıda 24 tane bira mevcut, bunları 50/50 bölüyorlar. 12'si kendi biraları 12'si yabancı biralar. Mesela Stille Nacht, Evil Twin Molotov Cocktail, Boon Oude Kriek gibi. Bunlara ek olarak kendi yaptıkları 8 adet birayı da içebiliyorsunuz. IPA, Weizenbock, Belgian IPA, Stout her sey var. Fiyatlar 25cl bira için 3€, 40cl için 4,5€. 

naparbeers

Bence Brew Pub Le Sec yerine bira içmeye buraya gelin. Daha fazla çeşit, daha lezzetli biralar, daha geniş ve canlı bir ortam. Yemek yemediğiniz sürece sorun yok ekonomik olarak.

Bu şekilde kısa Barselona turumun uzun yazısını tamamlamış buluyorum. Sabrınız için teşekkür ederim. Potansiyel Barselona yolcularına şimdiden iyi yolculuklar ve afiyet olsun.

 
belirtmekte fayda var, alkol dostunuz değildir ve sağlığa zararlıdır, burada alkolü özendirmeye çalışan bir yazıdan bahsetmiyoruz. anlatımlarım reklam amacı taşımamakta olup tamamen kendi kişisel görüş ve beğenilerime göre sunulmaktadır.
— birasever.com
Muhteşem biraların sahibi Belçika'lı butik bira üreticisi De Struise Brouwers

Muhteşem biraların sahibi Belçika'lı butik bira üreticisi De Struise Brouwers

Barselona bira rehberi ve bira turu I.Bölüm: BottleShoplar

Barselona bira rehberi ve bira turu I.Bölüm: BottleShoplar